Karakaş'ın artigercek.com'da yayınlanan yazısından ilgili bölüm şöyle:
(...)
Elimizde Hazine'nin yayınladığı Ocak-Nisan arası kümülatif açık/fazla verisi var.
Veriler Hazine'nin (kasamız) söz konusu dönemde 52 milyar TL açık verdiğini gösteriyor, bu açığın hesaplanmasında gelir kaleminde teorik olarak özelleştirme ve fon gelirlerinin de bulunduğunu hatırlatalım.
Hazine hesapları bir muhasebe dengesi demektir, kasanız (Hazine) 52 milyar TL açık veriyorsa, bu açığın finansmanı gerekmektedir.
Söz konusu açık da iç ve dış borçlanma ve kasa/banka değişimi ile finanse edilmiştir.
İlgili dönemde Hazine'ye özelleştirme geliri girmediği için yük borçlanmaya ve kasa/banka değişimine binmiştir.
İç ve dış borçların da kullanım ve ödeme ayırımına da baktığınızda kullanımın yani borçlanmanın borç geri ödemelerinin çok önünde gittiği görülmektedir; başka bir ifade ile, Hazine açığının bir bölümü (52 milyar TL açığın yaklaşık kırk milyar TL’si) borçlanma ile karşılanmıştır (17 milyar TL’si dış, 40 milyar TL’si iç borçlanma).
Net borçlanmanın (iç ve dış) toplamının Hazine açığının üzerinde olması aklımızı karıştırmasın çünkü kur farkları ve kasa/banka değişimi ile finansman açık ile özdeşleşmektedir.
Gelelim cüzdanımıza (akım) yani bütçeye.
Bugün itibarıyla elimizde ancak Ocak-Mart verileri vardır ve bu dönemde bütçe kümülatif (birikimli) olarak 36 milyar TL açık vermiştir; 2019 senesinin bütünü için öngörülen bütçe (cüzdan) açığı ise 80 milyar TL’dir ve bütçe böylece sadece ilk üç ayda öngörülen yıllık açığın yaklaşık yarısını vermiş olmaktadır.
Nisan sonu itibarıyla elimizde olan Hazine açığı büyüklükleri itibarıyla ise henüz açıklanmayan Nisan ayı bütçe açığı konusunda da bir tahmin yapmak zor değildir.
Bütçe ilk üç ay itibarıyla büyük bir açık üretmiştir ama Hazine nakit açığı da büyüktür.
Hazine'nin (kasa) dibi göründüğüne dair söylentiler vardır ama bugün basından öğrendiğimize göre Merkez Bankası, Hazine'ye kırk milyar TL dolayında ihtiyat akçesini aktarmaya hazırlanmaktadır.
Bu operasyonun para basmadan pek bir farkı yoktur yani enflasyon üzerinde çok önemli olumsuz etkileri olacağı kesindir, iktisatçılar bu ihtiyacın Merkez Bankası'ndan kısa vadeli avans ile karşılanmasının daha iyi olacağını haklı olarak belirtmektedirler.
Ama kanımca bu ihtiyat akçesini Merkez Bankası'ndan Hazine'ye aktarma sürecinin en önemli olumsuz sonucu, en azından enflasyon kadar olumsuz, iç ve dış piyasalarda zaten çok büyük ölçüde egemen olan güven sorununun daha da artması olacaktır.
Kamu bankaları üzerinden kur baskılama gayretlerini hayretle izliyoruz.
Şimdi de ihtiyaç akçeleri kullanılarak bir anlamda faiz baskılanmak istenmektedir.
Dilimizde tüy bitti, sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ekonomide hem kuru hem faizi aynı anda baskılayamazsınız, bu gayret aynı anda iki ayağınızla da tekme atmak istemek demektir, kaçınılmaz olarak, şekilde görüldüğü gibi, düşersiniz.
23 Haziran seçimlerine çok olumsuz bir ekonomik konjonktürde gidiyoruz.
İstanbul seçimlerinin önemli bir farkla İmamoğlu lehine gelişmesi sonrası erken ikiz seçimlerin de çok uzak olmayacağı ortadadır.
Şimdiden bu ikiz seçimlere hazırlanmak lazımdır.
Bu yazı okurların önüne 14 Mayıs günü geçecektir, 14 Mayıs siyasi tarihimizde önemli bir gündür, çok partili hayatın fiilen başladığı gündür ama Demokrat Parti geleneğinden geldiğini söyleyen AKP, 69 sene sonra yine Mayıs günlerinde çok partili hayatı, hayrettir, budamaya çalışmaktadır.
Keşke AKP bu çizgiye, tam hukuksuzluk çizgisine, hiç gelmese idi.