Levent Kenez / Tr724
200 gram çayın anlattıkları
Evet, görüntü tam anlamıyla ağlanacak halimize gülmeklik.
Kakara kikiriye sabaha kadar açık.
“İngiltere kralı, rahmetli başkan Kennedy, Beckenbauer, kaleci Mayer, Nadia Komanachi, Bridget Bardot, Fenerbahçeli Cemil”… Şener Şen’in bu muhteşem repliğindeki sahnenin birebir aynısı. Birisi Yeşilçam filmi diğeri T.C. Cumhurbaşkanı’nın konuşması. Tek ortak özelliği ikisi de senaryo icabı.
Dünya lideri diye pazarlanan birisinin alt geçit işportacısı gibi elinde 200 gram çay ve kenevir torbayla yaptığı şovdan bir bukle.
Ne kadar dalga geçilesi ise bir o kadar da acınası bir sahne. Erdoğan için, muhalefet için, Türkiye için…
Ama hadisenin bence kan donduran başka bir yönü var.
Bilmem kaç yıldır iktidarda, ülkedeki tek söz sahibi, sözü ferman, bunu alın dediğini alıyorlar, salın dediğini salıyorlar, istediğinin malına çöküyor, istediğine mal veriyor. Bütün işlerin hem sahibi, hem de en büyük komisyoncusu. Ülkenin tapusu üzerinde. Bir oğlan araziyi, damat hazineyi tutmuş…
Elinde çay paketi ile kendisini madara etmekten gocunmuyor, yüksünmüyor. Senin, benim, onun dalga geçmesinin zerre önemi yok. Zaten bir tek biz bunun öyle olduğunu düşünüyoruz. Kendisini düşürdüğü durumun ne kadar acınası olduğu umrunda değil. Karşısındaki kitlenin ne olduğunu çok iyi biliyor.
Hangi muhalefet lideri, lideri geçtim siyasetçi bu denli mikronun mikrosu işler için kendini paralar. Hangisi elinde promosyon malzemesi oğluna anlatır gibi tek tek partilinin ne yapacağını anlatır. Hiçbirisi tabii ki.
Bu kadar müsamerenin altında yatan gerçek malum. Güçten düşmekten, iktidardan gitmekten, sarayının üstüne yıkılmasından tir tir titriyor. 200 gramlık çaydan, kıytırık bir torbadan dahi medet umacak, nemalanacak kadar görevde kalmak için her şeyi yapacak derecede gözü karalık var aslında. Siyaseti bilme, teşkilatçı olma, çekirdekten gelmenin ötesinde bu iş. Neden bu kadar kötücül olduğunun sırrı o pakette. Yarın domates tezgahının başına geçip domates satması gerekirse onu bile hiç düşünmeden yapma hali. Biber satmaysa biber satma. Hatırlayın tek başına iktidarı kaybettikleri 7 Haziran seçimlerinden 1 Kasım’a kadar ülkede dökülen kanın cevabı var o çay poşetinde. Domates lazımsa domates, kan lazımsa kan. 15 Temmuz’da insanları meydanlara çağırmasının gerçek sebebi var.
Konuşmanın dalga geçilecek o kadar çok çağrışımı var ki arada söylediği şeyleri pas geçiyoruz. Sandık başkanlarının riyasetinde seçmen listelerine ulaşıp herkese bu çayı ikram edeceksiniz diyor. Sandık başkanı lafı ile seçim günü sandıkta görevli başkanı kastetmiyor. İyi niyetli saflığımla söylüyorum. Her sandığı bir görevliye zimmetlemişler. Onun da bir ekibi var. Aslında her seçimde yaptıkları adam adama markaj. Her seçim sonrası binlerce kez CHP için söylenen böyle bir teşkilatlanma neden yapamazlar kısır döngüsü. CHP’nin bırakın her sandıktaki seçmenlerle birebir temasa geçebilme ihtimalini, kendisine kayıtlı partilerle bile bir organizasyon yapması mümkün değil. Zaten o kadar partili bir araya geldiğinde ya kavga çıkar ya birbirlerini bıçaklarlar. Geçen seçim sandık güvenliği için yaptıklarını söyledikleri program seçim akşamı çalışmadı düşünebiliyor musunuz. Daha ötesi var mı? Verdiğin oyu bile takip edemeyen bir muhalafet. Sandıklardan tutanak bile alamayan ama iktidara talip bir parti, diğerinin elinde çay poşeti tek tek insanları bulun diyen iktidar. Ülkede diktatörlük varsa seni ekranlara çıkartmıyorlarsa senin o durumda yapacağın şeyleri yine onlar yapıyor.
Diğer bir husus da karşısındaki kitleyi biliyor demiştik. Bu çay Rize çayı diyor. Hüloooğ…Ve bu çay 200 gramdır diyor yine hülooooğ. 200 gram bu çay hakikaten çok keyiflidir diyor alkış kıyamet. Bu kadar kalitesiz bir tabana dayanmanın da lüksü ve rahatlığı var tabii ki. Eğitim oranı arttıkça oylarımız düşüyor beylik bir laf değildi, partinin yaptırdığı araştırmanın sonucu idi. Ve bundan strateji çıkardılar. Herkesi aptallaştırma.
Kuru soğana muhtaç edip, “al kardeşim kuru soğan, bizden sana hediye olsun, para da istemez, bir dua et yeter” diyenlere “Allah razı olsun siz de olmasanız ne yaparız” diyenlerin sebepler planında kaderini belirlediği zavallı ülke işte.