Safvet Senih -Samanyoluhaber.com
Cenab-ı Hak Fîl Suresinde “Görmedin mi Rabbin fîl ashabına ne yaptı? Onların hile ve tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Onların üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi. Onlara çamurdan sertleşmiş taşlar atıyorlardı. Onları yenilmiş ekin yaprağı gibi yaptı.” (105/1-5) Cenab-ı Hak, İkinci Dünya Savaşı ile bu sefer fil ordusuna bedel, İslamın birliğini sağlayan gücü bölüp parçalayan sömürgeci filo ashabına benzer bir ceza verip hesaplarını boşa çıkardı. Maalesef umumî musibetlerde imtihan sırrı icabı, zalimlerin yanında masumlar da yanar. 64 milyon insan siyasî hislerin kurbanı olarak perişan olup yok oldu.
Her kıştan sonra bir bahar olduğu gibi, umumî belâ ve musibetlerden sonra da insanlık için manevî baharlar olur. Efendimizin (S.A.S.) doğumundan hemen 40-50 gün önce olan bu olay hakkında Fahreddin Râzî Hazretleri şöyle bir değerlendirme yapıyor: “Kureyş kâfirleri eski zamandan beri Kâbe’yi putlarla doldurmuş değil miydiler? Bu ise hiç şüphe yok ki Kâbe’nin duvarlarını tahrip etmekten daha çirkin, daha büyük suçtur. O halde Allah Teâla o azabı niçin yıkma kastında bulunanlara musallat kıldı da, onu putlarla dolduranlara musallat etmedi?” Bu soruyu sorduktan sonra buna şu cevabı veriyor: “Çünkü Kâbe’ye putları koymak Allah’ın hakkına tecavüz; Kâbe’yi yıkmak ise, halkın halkına tecavüzdür. Bunun benzeri yol kesenler, kanuna karşı gelen, kâtildir. Bunlar Müslüman olsalar bile şer’an öldürülürler. Halbuki kocamış, ihtiyar, kör ve manastırda ibadete çekilenler, kadınlar kendi hallerinde iken kâfir olsalar bile öldürülmezler. Çünkü halka zararları dokunmaz.”
Elmalılı Hamdi Yazır bunun üzerine diyor ki: “Bunun özeti Allah’ın şeriatında dünyaya ait ceza, kulların haklarına zarar ve tecavüz dolayısıyladır. Yalnız Allah’ın hakkı olan hususta azap asıl âhirettedir, demek oluyor. Bundan başka yukarıda izah olunduğu üzere bu hadisenin asıl hikmeti, Allah dininin yayılması için dünyaya gelmek üzere bulunan Hz. Resulullah’ın (S.A.S.) doğumuna bir başlangıç ve onun davetine icabet etmeye hazırlama idi. Onun için bu Fîl Suresi, Hz. Peygamber’in (S.A.S.) şânında ve ona hitap ile nazil olduktan sonra bunu Kureyş Suresi takip edecektir.”
Bu surede de şöyle buyurulmaktadır: “Kureyş’in ÎLÂFİ (güven ve barış andlaşmalarından faydalanmalarını sağlamak) için. Kış ve yaz seferlerinde faydalandıkları andlaşmaların kadrini bilmiş olmak için. Bu Beyt (Kâbe)’nin Rabbine kulluk etsinler, ki: Kendilerini açlıktan kurtararak beslemiştir ve her tehlikeye karşı onlara emniyet vermiştir.
Merhum Elmalılı Hamdi Yazır Kureyş kabilesinin diğer Arap Kabileleri yanındaki değerini, Kâbe’nin önemini anlattıktan sonra Tefsirinde diyor ki: “Şu halde diğer âyetlere ve mucizelere bakmaksızın yalnız bu cihet nazar-ı itibarla alındığı, Kusayy’in ve Hâşim’in Kureyş’i ÎLÂF’tan şeref ve hizmeti ve FÎL olayı dolayısıyla da BEYTULLAH veEHL-İ BEYT hakkında ortaya çıkan Allah’ın yardımı düşünüldüğü şekilde bile Hz. Peygamber’in (S.A.S.) tevhid davetine ilk önce Kureyş’in koşması lazım gelirken, yine ilk önce onların Allah’a ortak koşmada ısrar ederek muhalefet etmeleri ve karşı koymaya kalkışmaları bu surenin nüzul sebebi olmuştur. (…) Şu kadar var ki, fil sahipleri maksatlarında başarılı olup da Kâbe’yi yıksalardı Kureyş’in bu önemi ve bütün ÎLÂF ve anlaşma menfaatleri elden kaçacağı kesin olduğundan olayın bunları teyit ve takviye etmiş olduğu da şüphesiz. Fîl ve Kureyş sureleri arasında asıl benzeme yönü budur. Şunu da dikkat nazara almak gerekir ki, meful-i leh (burada Kureyş kasdedilmektedir.) mutlaka hususi olmak gerekmez. Gayeye ait illet, tertip edilmiş fayda kabilinden neticede husûle getirilmek üzere tahsili de olur. Mesela, ‘sevdiği için söylediği’ denildiği gibi, ‘sevdirmek için’ de denilebilir. Onun için ‘Lİ ÎLÂHI Kureyşin’ Kureyşin o zamana kadar meydana gelmiş olan ÎLÂFI için demek olabileceği gibi, o zamana kadar henüz tamamiyle meydana gelmeyip daha çok ileride olacağı Allah’ın muradı olan ve yalnız Mekke ve Arabistan havalisine değil, bütün cihana karşı ülfet ve anlaşma ile yüksek bir medeniyet, emniyet ve âsâyişi taahhüd edecek gelişen bir ÎLÂF ve te’lif dahi olur ki, bu da sadece normal ufak tefek ticaret işleriyle değil, Beytullah (Kâ’be-i Şerifin) ve Muhammed Aleyhisselamın peygamberliğinin ve tevhid dininin kadrini hakkıyla bilerek ve gerçekten Emin Belde Mekke’nin ve Harem-i Şerifin ehli olacak ahlâk ve tavırlara sahip olarak fil ashabı gibi ortaya çıkması düşünülebilen saldırgan düşmanlara karşı mücahede ve Allaha kulluk için birleşerek İslam dinine sarılmakla olacaktır.” (Hak Dini Kur’an Dili)
Elbette ÎLÂF’ın günümüze bakan yönünden bizim de alacağımız ibret ve dersler vardır.