Adalet ve zulüm
MEHMET ALİ ŞENGÜL | Samanyoluhaber
Var olma, varlıklar içinde insan olarak bulunma, değeri dünya ve mafiha ile ölçülemeyecek kadar kıymet ve değer taşıyan bir cevherdir. Hele üzerinde mührü ilahi bulunan, selefin ifadesiyle, “nazargahı ilahi” olan bir kalb vardır ki; o kalb, iman, akıl ve irade gibi insan için olmazsa olmaz çok kıymetli latifelerin merkezi ve kalesi durumundadır.
İman bu kalbin ruhudur. O canlı ise, bu duygu ve latifelerde hayattadır. Yoksa maddeten canlı gibi görünsede, manen ölü mesabesindedir. Bundan dolayı, insan için çok önem taşıyan bu kalbin korunmaya, gözetilmeye ihtiyacı vardır. Bu ise, Allah’ın bir emaneti olduğunun şuuruna bağlıdır.
Bu kalb,yaralanınca tedavisi zor olduğu gibi, ölürse de hayata döndürülmesi mümkün değildir. Onun için, Hz. Ömer(ra) “ Ey Kabe seni bin defa yıkayayım, ama insan kalbini bir defa kırmayayım...” buyurmuşlardır.
Al-i imran suresi 8. ayette Cenab-ı Hak, “ Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalblerimizi kaydırma...” duasını öğretmiştir.
Efendimiz (sav), Ey Kalpleri eviren çeviren Allah’ım! Kalbimi dininle sabitleyip perçinle” tazarru ve niyazıyla her şeyde olduğu gibi bu duasıyla da bizlere rehber olmuştur.
Kalbteki iman, damardaki kan gibidir. İbadet, tefekkür, murakabe ve muhasebe onun beslenme kaynaklarıdır. İnanmış, hayatını iman ve ahlakla donatmış, Allah’ın Rızasına göre kalp balansını ayarlamış olanlar, güven ve emniyet altında sayılırlar. Onlar varlık alemini basiretle gözler. Kainatı, kudret ve irade kalemi ile yazılan bir kitap olarak okurlar. Onlar karanlık bilmez, engellere takılıp kalmazlar. İmanı, aşkı, ahlak ve adaleti, şefkat ve merhameti gönül bahçesinin meyveleri ve gülleri olarak görürler.
Marifet ve muhabbetin merkezi olan kalp, sevgiden, şefkatten, adalet ve ahlaktan mahrum kaldığı zaman; bu defa gayz, kin ve nefretle dolar, mazlumun hakkına tecavüz etmeye başlar. Yuvaları yakıp yıkar. Anneleri, yavruları ağlatan, inleten, mahzun ve mükedder kılan bir zalim durumuna düşer.
Hz. Üstad, - bugün olduğu gibi, daha evvel de ehl-i iman’ın başına gelen tahammül fersa maddi manevi darbeler, acılar, çile ve ıztıraplar beni ezdi, ağlattı ve perişan etti diyor. Rusya esaretinden dönerken bir hak dostuna misafir oluyor. O zat, yemek getirip yatak seriyor. Seriyor ama hazret, iki gün ne yatağa giriyor, ne yemeğe el sürüyor.
O zat, Hazret bu ne haldir, ne yemeğe el sürüyor, ne de yatağa uzanıyorsun? deyince,
Kardeşim, bu dine ve ona sahip çıkanlara uygulanan musibetler, cehenneme denk bir musibettir. İşte bu musibet bende ne iştah bıraktı ne de uyku, diyor.
Bugün de aynı kervanın yolcuları bulunan, hayatını İman ve Kur’an hizmetine adayan, insanlığın ebedi saadetine kendilerini vakfeden, Mevlanın hoşnutluk ve rızasından başka hiç bir dert ve beklentileri bulunmayan, başta Hocaefendi olmak üzere, yüzbinlerce kadın erkek, çocuk genç, hasta ihtiyar, nice masum insanlara cehennem hayatı yaşatmaktadırlar.
Bugün bu zulümler karşısında yıkılmayan, geriye adım atmayan bu mazlumların hakkını adili mutlak olan Allah, elbette zalimlerde bırakmayacaktır. Bu kadar zulme rağmen, sokağa dökülmeyen, beş yıldan beri kimsenin ne malına, ne canına kıl kadar zarar vermeyen, haklarını demokratik ve hukuk çerçevesi içinde sürdüren, binlerce sevdiklerini kaybetmelerine rağmen sabreden bu insanların hakları asla zayi olmayacaktır.
Bu insanların dakikaları saat, saatleri gün, günleri ay, ayları da yıllar sevap kazandırmaktadır. Şahsi maneviyi temsil eden bu kahramanların hedefi, inansın inanmasın bütün insanlığın çoluk çocuğuyla mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamasını sağlama gayretinin yanında, okullar, eğitim, kültür ve diyalog faaliyetleriyle dünya barışına katkıda bulunma gayreti içinde çırpınmaları, kardeşlik ve sevgi ortamı oluşturma hassasiyetleriyle beraber, kalp kafa, ilim iman, ruh beden bütünlüğünü sağlayacak bir eğitim mantığıyla insanlık hizmetinde bulunmaktadırlar.
Bu mantığa dünyada aklı başında hiç bir fert, toplum ve milletin; akli, mantıki ve hukuki olarak karşı çıkması mümkün değildir. Buna karşı çıkanların; kalbi gayz, kin ve nefret dolu zalimler, fasıklar, nifak ve ihanet şebekelerinden başkası olamaz.
Adalet, her konuda dengeli olma, ifrat ve tefrite, aşırılığa girmeme, her şeyin ve herkesin hakkına riayet etme ve zulme girmeme manasını ifade eder. Zulüm ise, her sahada dengeleri alt üst eden, ürperten bir icraatın ünvanıdır. Hangi çeşit ve kime yapılan zulüm olursa olsun, hayvanlara bile yapılsa, Allah onu menetmektedir.
Kur’an-ı Kerim ve Rasülüllah(sav) adalet ve ubudiyete, hak ve hukuka önem verdiği kadar hiç bir şeye önem vermemekte ve zulüm ve haksızlıklara karşı da bir o kadar vurgu yapıp, Kur’an-ı Mu’ciz’ül Beyanda açıkça“ Allah zalimleri sevmez” buyurmaktadır.
İnsanlığın iftihar tablosu Efendimiz(sav) Buhari ve Müslim de, “ Biliniz ki, her melikin bir korusu vardır; Allah’ın korusu da haramlardır. Şu da bilinmelidir ki, cesette bir et parçası vardır, o sıhhatli olunca beden de sıhhatli olur; o bozulunca beden de bozulur. İşte o kalbdir buyurmuşlardır.
Kalb saffeti, gönül derinliği, ihlas enginliği yanında, değil zulüm, günah ve şüpheli şeylere karşı bile, fevkalade hassas ve kararlılık içinde bulunma, mü’min için olmazsa olmaz bir sorumluluktur.
Bu gün kaderini davayı islama adayan, hür ve iradesine sahip olan insanlar olarak, aynı kaderi bizimle paylaşan, ama medrese-i Yusufiye de bulunan ve onların mağdur ve mazlum ailelerini maddi manevi zor durumda bırakmamaya azami gayret gösterilmelidir.