Fikret Kaplan - Samanyoluhaber.com
Bu gönül insanı, ömrünün son günlerinde vefası gereği bazı yerleri ziyaret etme arzusundaydı… Uzun sürgün hayatı yaşadığı ve hayatı boyunca unutamadığı yerleri...
İstanbul’dan hareket ederek Emirdağ’a, oradan da Eskişehir’e gitti.
Isparta’dan da nur hizmetlerinin medresesi olan Barla’yı talebeleriyle birlikte ziyaret etti.
Bu hatıralar şehrinin Bediüzzaman’ın gözünde çok kıymetli bir yeri vardı. Risale-i Nur burada telif edilmeye başlamıştı.
Barla, Risale-i Nur dershanesinin ilk merkeziydi.
Güzel bir bahar günü Barla’ya geldi.
Burada ilk Nur Dersanesi’ne inerken, yolda 1939 Şubat’ında vefat eden eski talebesi ve hizmetkârı Marangoz Mustafa Çavuş’un kapısının üzerindeki büyük kilidi görünce dayanamadı. Mübarek gözlerinden damla damla yaşlar boşandı.
Zübeyir Gündüzalp ve Tahiri Mutlu’nun kollarında dershanesine geldi. Kendini yalnız bırakmalarını istedi. Dokuz yıla yakın, üzerinde ibadet ve tefekkür ettiği çınar ağacına sarıldı; hüngür hüngür ağladı.
“Nasıl ki Resulullah (sav) hutbe okurken dayandığı kuru direğe Cennette baki kalması için dua etmiş, ben de bu çınar ağacının bir numunesinin Cennette halkı için dua ettim.” dediği biricik dostu Çınar Ağacı…
Bu ağaç onun ibadetinin ve tefekkürünün rasathanesiydi. Bu gurbet diyarda uzun yıllar yalnızlığını paylaştığı arkadaşına sıkı sıkı sarıldı, hıçkırıklarla ağladı o vefalı insan.
Ardından, hüzünlerine, ağlamalarına, dualarına ve insanlık için yakarışlarına şahitlik eden odasına girdi. İki saat kadar orada kaldı. Hazin ağlayışı dışarıdan işitenlerin yüreklerini dağlıyordu.
Ankara'ya gitmeyi arzu ettiğinde emniyet haber almıştı. Bediüzzaman’ın Ankara'ya sokulmaması için emir vermişti İçişleri bakanlığı…
Bediüzzaman, bir zaman sonra Menderes için:
'Menderes bizi anlamadı. Ben yakında gideceğim, onlar -ellerini ters çevirerek- tepetaklak olacaklar.' dedi.
Üstad, 20 Ocak 1960 günü gece geç vakit, Emirdağ’dan Isparta’ya geldi. Bir müddet kaldıktan sonra buradan Afyon’a geçti. Burada da bir gece kaldıktan sonra tekrar Emirdağ’a hareket etti. Bundan sonra Isparta’ya geçen Üstad, son günlerini genel olarak Isparta’da ikamet ederek geçirdi.
YAZI DİZİSİ FİKRET KAPLAN'IN YOU TUBE KANALI 'SERA' DA YAYINLANDI
Bediüzzaman’ın Son Yolculuğu ve Vefatı
Bayram Yüksel Ağabey Anlatıyor:
“Hazreti Üstad, 19 Mart 1960 Cumartesi günü, ikindi namazından sonra Isparta’ya geldi, ikindiden evvel de bir polis gelmişti:
‘Hoca Emirdağ’dan hareket etmiş.’ dedi.
‘Gelmedi.’ dedik.
Hakikaten bir saat sonra geldi. Eve gelmeden korna çalardı. Üstad’ın arabasının kornasını bilirdik. Korna çaldı. Tahirî Ağabey ile beraber hemen aşağıya indik. Kapıyı açtık, araba içeri girdi.
Üstadımız arabanın arka koltuğunda yatıyordu, zorla kucağımıza aldık, arabadan çıkardık. Kollarına girdik. Tahirî Ağabey ile beraber yatağına yatırdık. Çok şiddetli ateşi vardı, yanından hiç ayrılmadık. Namazları da nöbetle kılıyorduk.
19 Mart 1960 gecesi saat iki veya iki buçuktu. Zübeyir Ağabey ile beraber Üstad’ın başında nöbet tutuyorduk.
Üstadımız bana baktı:
‘Gideceğiz.’ dedi.
‘Üstadım, nereye gideceğiz?’ dediğimde,
‘Urfa.. Diyarbakır...’ dedi.
Tekrar, ‘Gideceğiz.’ dedi.
‘Nereye Üstadım?’ dediğimde,
‘Urfa’ya gideceğiz.’ diye söyleyince, Zübeyir Ağabey:
‘Çok ateşli de ondan öyle diyor.’ dedi.
Saat iki buçuk civarında, sık sık tekrarlamaya başladı:
‘Sabah olsun hemen Urfa’ya gideceğiz.’ diyordu.
Biz Zübeyir Ağabey’le sahur yemeği yemeye gittik.
Üstadımız yine, ‘Urfa’ya gideceğiz hazırlanın.’ diyordu.
Hüsnü de:
‘Lastikler arızalı.’ diyor.
Üstad:
‘Urfa’ya gideceğiz, başka araba da olabilir ve iki yüz lira da olsa veririz. Hatta cübbemi bile satabilirim.’ diyordu.
Hüsnü geldi, hemen arabayı hazırlamaya başladık. Hakikaten lastikler patlaktı. Üstadımız, Tahirî Ağabey’i:
‘Git, sen de yardım et.’ diye birkaç sefer gönderdi.
‘Kardeşim, ben de yardım edeyim, Üstad acele ediyor, çabuk olun.’ dedi.
Arabayı hazırladık. Üstadımız da hazırlandı, Zübeyir Ağabey de akşamdan beri:
‘Keşke Bayram da beraber gitse bize çok yardım eder, yalnız başımıza çok zor oluyor.’ diyordu.
Üstadım da hazırlandı, kapıdan çıkacağı zaman, ‘Efendim Bayram da gidecek mi?’ diye Zübeyir Ağabey, Tahirî Ağabey’e sordurdu.
Üstadımız da:
‘Gidecek.’ dedi.
20 Mart 1960 saat tam dokuzdu. Bediüzzaman’ın ikamet ettiği evin önündeki caddede iki polis bekliyordu.
Araba hareket etmeden, ev sahibi Fitnat Hanım, arabanın yanına geldi.
Üstad Bediüzzaman ona:
‘Hemşirem Allah’a ısmarladık, bana dua edin, çok rahatsızım.’ dedi.
Üstad bu yaşlı ve hasta haliyle çok hüzünlü ayrıldı. Fitnat Hanım’ın da gözleri yaşarmıştı.
Araba garajdan çıkar çıkmaz polislerin durdurmasına fırsat vermeden hızla yol aldı. Zaten yağmur da yağdığından ortalıkta gözükmüyorlardı.
Arkada kalan Fitnat Hanım, Tahirî Ağabey’e şöyle diyecekti:
‘Bu sefer Üstad’dan ben şüphelendim. Vallahi yerini aramaya gidiyor.’