Kamil Ergin, Sao Paulo- Brezilya
Erdoğan'ın zayıflamaya başlamasıyla birlikte Türkiye'deki muhalefet liderleri daha yüksek sesle konuşmaya başladılar. Eleştirilerin dozu artarken halkı cesaretlendirmeye yönelik "Korkma konuş Türkiye" tarzı kampanyalar yürütülüyor. Bu bağlamda öne çıkan siyasi figürlerden biri olan Ali Babacan, geçtiğimiz günlerde YouTube kanalı FluTV'ye bir röportaj verdi.
Türkiye, AKP tecrübesini hiç yaşamamış olsaydı röportajı olumlu değerlendirmek mümkündü. Ne var ki sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi gibi tekrar eden nağmeleri sorgulamadan geçemiyor insan. Babacan, ekonomiyi düzeltme, tek adam rejimini sona erdirme, medyaya özgürlük ve bağımsız yargı erki için mücadele vereceğini söylüyor. Başka bir konuşmasında ise seçilirse kimsenin kendi öz vatanında parya hissetmeyeceğini vurgulayarak KHK'lılara sinyal yakıyor.
Türkiye'nin mevcut konjonktüründe birkaç insan hakları aktivisti ve bir kaç cesuryürek dışında tüm siyasilerin ve yörüngesindeki grupların üzerinde hemfikir olduğu konu cemaat karşıtlığı. Babacan'ın röportajında sözü edilen reformlarla Türkiye ileride demokrasi ihraç eden bir ülkeye dönüşse bile yeni senoryaların hiçbirinde cemaate yönelik en ufak bir taviz yok.
Babacan'ın konuşmasından Türkiye'ye bir fayda gelmeyeceğinin göstergesi olarak şu değerlendirmeyi tarihe not düşmek gerekiyor. Soran da cevaplayan da Türkiye'de bilgiye erişimin devlet kontrolünde olduğu, halkın yoğun bir propagandaya maruz kaldığı ve alternatif düşünceye sansür uygulandığı konusunda hemfikir. Ülkede hukukun işlemediği ve yargının iktidar tekelinde olduğu da açıkça ifade ediliyor. Toplumda kampların oluştuğu ve kendisi gibi olmayanın yok sayıldığı gerçeği de "Ali Babacan gelirse FluTv'den ayrılırız" diyenlerle tescillenmiş.
Hal böyleyken, 15 Temmuz darbe girişimini cemaatin organize ettiğine dair AKP'nin geliştirdiği söylem Babacan tarafından hiç sorgulanmadan sahipleniliyor. Hem yargının iktidar tekelinde olduğundan dem vuruluyor hem de hukuk evrensel standartlarda işletiliyormuş gibi cemaat konusunda verilen hükümlere arka çıkılıyor. Ülkede medyanın hali ortadayken cemaate yönelik yapılagelen kara propagandanın Babacan versiyonu izleyiciyle buluşuyor. Erdoğan'ın dayattığı darbe tezi ve toplumdaki cemaat düşmanlığı üzerinden yürütülen toplu kıyıma eyvallah çekiliyor. Darbeyi kim planlamış, destek vermiş ve içinde yer almışsa en ağır yaptırımlar uygulanmalı. Ancak içeriği ve arkaplanı bağımsız bir komisyon tarafından araştırılmamış, "Allah'ın lütfu" oluşuna ses edilmemiş, oyunun aktörleri transparan bir yargı süreciyle didik didik sorgulanmamış iken topluma dayatılan bir tez üzerinden o toplum şekillendiriliyor, bebekler parmaklıklar arkasında büyütülüyor, Kimse Yok mu ya 5 TL bağış yapanlar beyaz sandalye üzerinde ölüme terkediliyor ve binlerce masum insan türlü baskılarla mağdur ediliyorsa korkmadan konuşması gerekenler Babacan gibi muhalif siyasetçilerin kendileri. Bir saatlik röportajda gençlerin Playstation alırken ödedikleri vergi bile sorgulanırken bu ülkede 17-25 Aralık hiç yaşanmamış gibi mevcut yönetimin illegal oluşundan hesap sorulmuyor.
Bu devlet daha önce Ermeniler, ecnebiler, kürtler, aleviler, dindarlara yaptığı baskı ve zulmü bugün cemaatle sürdürüyor. Bu kavga yarın belki Suriyeliler üzerinden verilecek. Babacan eğer cemaat düşmanlığına "tam destek" diyorsa, AKP'nin devrilmesiyle biri gidip öteki gelecek ve toplumun bir kesimi sürekli dışlanan taraf olmaya devam edecektir. Bu açıdan Ali Babacan'ın söylediklerinin demokrasi ve insan hakların egemen olacağı ideal Türkiye'de karşılığı yok. Mevcut söylem, Türkiye şartları içinde ancak yavru bir AKP doğurur ve aynı filmi yeniden izleriz.