12 Eylül harekâtı, 15 Temmuz harekâtı!
ALİ EMİR PEKKAN | Samanyoluhaber
12 Eylül 1980 sabahı Türkiye ‘darbe’ ile güne uyandı. Edirne’den Kars’a tanklar sokaklardaydı. Başbakan, bakanlar ve siyasi parti liderleri evlerinden toparlandı. Sıkıyönetim ilan edilmiş yasaklar ardı ardına gelmişti. Sıkıyönetim komutanları iş başındaydı.
Fişlemeler yapılmıştı. Kapılar kırılarak içeri girildi. Binlerce insan bir gecede tutuklandı.
Ordu, emir komuta zinciri içinde yönetime el koyduğunu açıkladı. Kardeş kavgasını bitireceklerdi.
Gerçekten de 12 Eylül’de askerin sokağa inmesi ile sağ sol çatışması bir anda kesildi. Süleyman Demirel yıllar sonra şöyle soracaktı. “ 11 Eylül’de akan kan bir gecede nasıl durduruldu?”
Demirel, 12 Eylül’e kadar Başbakandı. Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında anarşi ve terör olayları masaya yatırılıyordu. Hükümet, askerlerin terörü önlemek için isteklerini eksiksiz yerine getiriyordu. Sıkıyönetim ilan edilen iller vardı. TSK’ya pek çok büyük şehirde anarşiyi önleme görevi verilmişti. Ama bir türlü olayların önüne geçilemiyordu! İstanbul’da bir günde 100 bomba patlıyordu!
Demirel, o yüzden soruyordu. Askerin her istediğini verdik ama terör önlenemedi. 12 Eylül’de ne oldu da olaylar bıçak gibi kesildi?
Daha sonra anlaşıldı ki,
12 Eylül darbesinin adı “Bayrak Harekat Planı” idi.
Askerler 1979’da yönetime el koyma kararı almışlardı. Ama beklediler.
Neden?
2. Ordu Komutanı Orgeneral Bedrettin Demirel; ‘Biz darbeyi bir yıl önce planlamıştık ama şartların oluşmasını bekledik.” itirafında bulunacaktı.
Şartlar olgunlaşsın diye acaba kaç insan öldü?
Daha dehşetli bir bilgiyi vereyim.
Nahit Menteşe, Aksiyon dergisindeki bir röportajında şöyle diyordu:
“12 Eylül öncesi sıkıyönetim görevini yapmadı. Çorum’da, Maraş’ta darbeye zemin hazırlamak için Alevileri ve Sünnileri karşılıklı tahrik ettiler. Kızılay’da bombaları asker patlatıyordu.”
28 Şubat’ın (1997) hedeflerinden biri hizmet hareketiydi. Fethullah Gülen hakkında idam istemi ile dava açıldı. Okullara, yurtlara gece baskınları yapıldı. Ancak başaramadılar.
2004 yılında AKP iktidardı. MGK’da ‘Gülen’i bitirme planı’ imzalandı.
2007’de Dolmabahçe’de Yaşar Büyükanıt’la mutabakata varıldı. Hizmeti, terör örgütü kapsamına alma planları yapıldı. Dersane ve evlere silah koyacaklardı. Deşifre oldular.
Operasyonlar hız kesmedi.
Davalar, birbirini izledi.
Ancak demokrasi ve hukuk kurallarının geçerli olduğu bir ülkede masum bir hareketi yok edemeyeceklerini biliyorlardı. Ellerinde hiç bir şey yoktu!
15 Temmuz 2016’a gelindi. Sözde bir darbe girişimi olmuş ve bastırılmıştı!
Dünya bu oyunu gördü, inanmadı.
Peki neden böyle bir tiyatroya ihtiyaç duyulmuştu? Ankara Cumhuriyet Bavcısı iken hizmete yönelik çatı davası açan Harun Kodalak, Bedrettin Demirel, gibi bir itirafta bulundu.
“15 Temmuz’dan birkaç gün önce biz ‘Çatı iddianamesini yayımladık. Bizim teknik olarak bir sıkıntımız vardı. Biz birçok kesimi bunların silahlı bir terör örgütü olduğunu inandıramıyorduk. İddianamemizde de bu argümanları doyurucu çok belge ve bilgi bulamadık. Ama 15 Temmuz gecesi bizim kamuoyuna çok inandıramadığımız silahlı terör örgütü unsurunu kendi kendilerine deşifre ettiler.” (2017, Habertürk)
Gerçeklerin er veya geç bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. Bir gün 15 Temmuz’un da, 12 Eylül gibi bir harekat planı olduğunu öğreneceğiz.