Abdullah Aymaz - Samanyoluhaber.com
İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa’da dinsizlik arttı. Çünkü bu savaşta milyonlarca insan öldü. Hıristiyan dünyada dini sorgulama başladı… Akıllarına gelen soruların, ellerinde Risale-i Nur Külliyatı veya Pırlanta Serisi gibi eserler olmadığı için cevabını bulamadılar.
Şimdi bizim insanlarımız bu zulüm sürecinde benzer travmalarla karşı karşıya… Elimizdeki bu mübarek eserlerle mânen beslenmeleri gerekiyor. Onun için tevhid konusu üzerinde durmamız gerekiyor. Bu hususta akıldaki sorulara cevap vermek icap ediyor. Bunun için de Tabiat Risalesinden başlamak en uygun olanı…
Yirmi Üçüncü Lem’a Tabiat Risalesidir. Bu konunun yazılması hakkında Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle diyor: “1922’de Ankara’ya gittim. İslam ordusunun düşmana galebesinden neş’e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müthiş bir zındıka fikri, içine girmek, bozmak ve zehirlendirmek için sinsice çalıştığını gördüm. Eyvah dedim, bu ejderha imanın erkânına ilişecek! O vakit, ‘Peygamberleri onlara: Hiç gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe edilebilir mi? Dedi.’ (İbrahim Suresi, 14/10) âyet-i kerimesi, apaçık surette Allah’ın varlığını ve birliğini ifade etmesi cihetiyle ondan imdat isteyip, o dinsizlerin başını dağıtacak derecede Kur’an-ı Hakîm’den alınan kuvvetli bir bürhanı, Nur’un Arabî risalesinde yazdım. Ankara’da Yeni Gün Matbaasında bastırmıştım. Fakat maatteessüf Arabça bilen az e ehemmiyetle bakanlar da nadir olmakla beraber, gayet muhtasar ve özet bir surette o kuvvetli bürhan tesirini göstermedi. Maalesef, o dinsizlik fikri hem gelişti, hem kuvvet buldu. Mecburen, o bürhanı Türkçe olarak bir derece beyan edeceğim. O bürhanın bazı parçaları, bazı Risalelerde tam izah edildiğinden, burada özetle yazılacaktır. Diğer Risalelerde parça parça bulunan müteaddit bürhanlar, bu bürhanda kısmen birleşiyor; her biri bunun bir cüz’ü hükmüne geçiyor.”
“Bu Risalede, tabiatçıların inkârcı kısmının gittikleri yolun iç yüzü ne kadar akıldan uzak, ne kadar çirkin ve ne derece hurafe olduğu, en azından doksan muhali (imkansızlığı) içinde barındıran dokuz muhal ile beyan edilmiş. Sâir Risalelerde o muhaller kısmen izah edildiğinden, burada gayet özet olarak ele alındığından bazı bölümler atlanmıştır. Onun için birden bire, bu kadar zâhir ve âşikar bir hurafeyi nasıl bu meşhur akıllı filozoflar kabul etmiş ve o yolda gidiyorlar diye hatıra geliyor.
“Evet onlar, mesleklerinin iç yüzünü görememişler.”
Ayrıca Üstad Hazretleri “Onların mesleklerinin iç yüzünü gösterme” hususunda, aslında anlatacağı bölümlerde, mesleklerinin hakikatını ve o fikir ve anlayışlarının gereğini ve gerçeğini de göstermiş oluyor. Daha da açık ifade ile o çirkin ve iğrenme hem de asla akla yatkın olmayan gayrı makul düşüncelerini eğer isterlerse açık ve kesin delillerle şüphesi olanlara beyan ve isbat etmeye hazır olduğunu da bildirip, kendisine güvenen çıksın meydana diyerek de meydan okuyor.
Daha sonra bu meydan okuyuşun altına koyduğu dip notta da diyor ki: “Bu Risalenin yazılış sebebi, gayet mütecâvizâne ve gayet çirkin bir tarz ile iman hakikatlerini alay konusu yapıp hafife alıp, bozulmuş aklı yetişmediği şeye hurafe deyip, dinsizliği tabiata bağlayarak, Kur’an’a hücum edilmesidir. Onların bu saldırganlığı, şiddetli bir hiddeti, kalbe / kaleme verdi ki, şiddetli ve galiz tokatları, o dinsizlere ve haktan yüz çeviren bâtıl anlayışlı kimselere yedirdi. Yoksa. Risale-i Nur’un mesleği, nezihâne, nazikâne ve kavl-i leyyin / yumuşak sözdür.”