Abdullah Aymaz
Nur Suresinin 35-36-37. Ayetleri Elektirikten, cihanı aydınlatacak bir nurdan, o nurlu seralarda yetişen insanlardan ve onların özelliklerinden bahsediyorlar. 39. Ve 40. Âyetler ise tam tersi bir durumdan bahsediyorlar…
“İnkâr edenlere gelince, onların işleri, düz, ıssız bir çöldeki serap gibidir ki, susayan onu su zanneder. Nihayet onun yanına varınca, su namına hiçbir şey bulamaz… Fakat Allah’ı bulur. O da onun hesabını görür. Zira Allah, hesabı pek çabuk görür. Yahut o inkârcıların duygu, düşünce ve davranışları derin bir denizdeki yoğun karanlıklara benzer. Öyle bir deniz ki, onu, dalga üstünde dalga kaplıyor… Üstünde de koyu bulut… Üst üste binmiş karanlıklar… Bu karanlıkların içinde bulunan insan, elini uzatsa, neredeyse kendi elini bile göremiyor. Öyle ya, Allah birine NUR vermezse, artık onun hiçbir nuru olmaz.” (Nur Suresi, 24/ 39-40)
Bu âyetlerle ilgili olarak 2000 senesinde Zaman Gazetesinde neşredilen “Hz. Muhammed denizci miydi?” başlıklı yazımı takdim ediyorum:
Kur’ân-ı Kerim’e karşı her gün hayranlık artıyor. Onun, asırların sahillerine vuran cevherleri insanlığın önüne serpildikçe, cazibe si daha bir güzellikte gönülleri sarıyor. Bir televizyon programcısı olan Gary Miller, bir yazısında şunları söylüyor: “Kur’ân’ı inceledikle rinde, gayrimüslimleri en çok şaşırtan şey, onu beklediklerinden çok daha farklı bulmalarıdır. Onların bekledikleri şey, 14 asır önce, Arap çöllerinde yazılmış eski bir kitaptır. Onun için ondan bekledikleri şey, sadece çölden, çöl şartlarından, çölde yaşayan insanların, toplumla rın ahvalinden bahsetmesidir. Evet gerçi Kur’ân çölden bahsetmekte, çöl tasvirlerini de ihtiva etmektedir. Ama aynı zamanda başka şeyler den de meselâ denizden ve denizdeki fırtınaya yakalanmaktan da söz etmektedir. Birkaç yıl önce Toronto’da (Kanada) iken, bana anlatılan bir olayda denizcilik sektöründe olup, hayatını denizde seyahat et mekle kazanan bir insanın başından geçenlerden söz edilmişti. Müslüman bir arkadaşı Kur’ân’ın mealini vermişti. İslamiyet’ten ve İslam tarihinden hiçbir haberi olmayan denizci, ilgisini çektiği için Kur’ân’ı okumuş ve bitirdikten sonra Müslüman arkadaşına kitabı geri getirerek ‘Hz. Muhammed denizci miydi?’ diye sormuştu. Çünkü Kur’ân’ın deniz fırtınasını tasvir edişindeki canlılık ve gerçeklikten çok etkilenmişti. Arkadaşının ‘Hayır. Aksine çölde yaşıyordu.’ deme si, onun için yeterli olmuş ve hemen Müslüman olmuştu. Çünkü ken disi de deniz fırtınalarına yakalanmış ve o haleti bizzat yaşamıştı. Onun için de Kur’ân’ı getiren Gezi Notlar ı Bak ı p Göremediklerimiz 112 Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in de mutlaka öyle bir fırtına yaşamış olduğunu zannediyordu. ‘Dalga dalga üstüne, ve on ların üstünde bulutlar’ (Nur, 40) şeklinde yapılan tasvi r, deniz fırtınasını görmeden, onu sadece hayal eden bir insan tara fından yazılamaz, diye düşünüyordu.”
Burada araya girerek diyorum ki: Ayetin başından meseleyi ele alacak olursak, “Yahut (onların işleri) engin bir denizdeki karanlık lar gibidir. (Bir deniz) ki, üstünü bir dalga örtüyor, onun üstünden bir dalga, onun üstünden de bir bulut. Birbiri üstüne yığılmış karan lıklar. (Bunların içinde bulunan kimse) elini çıkarsa neredeyse onu dahi göremez.” Aslında bu ifadeler ancak deniz bilimcilerin fark ede bilecekleri incelikleri taşımaktadır. Çünkü, birkaç yüz metrelik derin liklere inince güneş ışığının bile ulaşmadığı karanlık noktalar tasvir ediliyor ve insanın parmağını dahi göremeyeceği noktaları haber veri yor. Hatta âyetin sonu, oralarda ışığa sahip bazı yaratıkların varlıkla rına da işaret ediyor: “Eğer Allah birisi için bir nur yaratmamışsa, ona nereden bir nur olacak?” Ayetin sosyal hayata bilhassa materya list anlayışların hâkim olduğu dönemlere de bakan çok enteresan işa retleri ehlince malumdur.
Gary Miller, yazısına şöyle devam ediyor: “Aynı şekilde Kur’ân’da söz edilen bazı ilmî gerçekler de 14 asır önce çölde yazılan bilgilere benzemiyor. Yine birkaç yıl önce Suudi Arabistan Riyad’dan bir grup insan, Kur’ân’da embriyoloji ile ilgili bütün âyetleri toplayıp bunun modern bilimle ne kadar uyuştuğunu görmek istediler. Kur’ân’ın ‘Bi lenlere sorun.’ (Nahl, 43; Enbiya, 7) tavsiyesi üzerine onlar da bir gayrimüslim olmasına rağmen bu işin uzmanı olan Prof. Dr. Keith Moore’a başvurdular. Toronto Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Moore, bu konuda embriyoloji ders kitaplarının yazarı olan dünya çapında bir uzman. Kendisini Riyad’a davet edip, ihtiyaç duyduğu tercüme ve her türlü araştırma imkânını profesöre sunarak ‘İşte Kur’ân’ın bu konuda söyledikleri. Bunlar hakkında ne diyorsunuz?’ diye sordular. Prof. 113 Moore bulduklarına o kadar şaşırmıştı ki, kendi yazdığı ve ismi ‘Biz Doğmadan Önce’ olan kitabının ikinci baskısına Kur’ân’dan öğrendiği âyetleri de ekledi. Ben de Prof. Moore’la bir te levizyon programı için röportaj yaptığımda, bu konu üzerinde ayrın tılı şekilde konuştuk.”